KURUMSAL
SON DUYURULAR
Adem Aydın Yazarın Tüm Yazıları
1981 yılında Ankara'da doğdu.İlk, orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Lisans eğitimini Kırıkkale Üniversitesi’nde tamamlayıp, 2003 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen olarak göreve başladı. Farklı illerde yönetici ve öğretme...
Geçtiğimiz günlerde önüme sözün ustalarından, hatta üstatlarından Nurullah Genç’in “Çocuklarımızın insanlığa dair bir hayali yok. Çünkü çocuklar hafızalarına yazılan kelimelerle düşünür” cümlesi düştü. Sözün bıraktığı tesirle gözümün önüne günümüz gençliği ve çocuklarımız geldi. Maalesef ki birçoğu haz ve hız çağının dişleri arasında öğütüldüklerinin farkında bile değiller; bırakın insanlığa dair bir sözü kendi yarınına dair bir sözleri bile yok. Sosyal medyanın sihrine kapılmış, gizli bir el tarafından zihinlerine istenilen kodlar çoktan yazılmış gibiler. Birileri ne isterse onu söylüyor, onu yiyor, onu giyiyorlar. Bir okulumuzun önünde çekilmiş ilginç bir fotoğraf vardı. Belki 100’e yakın bir grup kız öğrencinin sırtlarında aynı tip aynı renk aynı markanın çantası ile okula giriyorlardı. Yine şu Dubai çikolatası meselesi de galiba tam da bu türden. Toplum çılgınca bir yiyecek peşinden koşturan zombiler gibi oldu. Ne yapacağımıza, ne yiyeceğimize, ne giyeceğimize, çocuklarımızın ne ile oynayacağına kadar karar verecek duruma çoktan geldiler bile galiba. En çok da bu tehlike; çocuklarımızı etkisi altına almış durumda. Trend adı verilmiş yeni bir akıma kapılmak için, sıraya girmiş durumdalar.
Bu bağlamda çocuklarımızın ne okuduğuna, kimlerle sohbet ettiğine, ne izlediğine ve ne dinlediğine ilk yaşlarından itibaren azami dikkat etmemiz elzemdir. Lakin kelimelerin gücünü unuttuğumuzdan mıdır ya da dilimizi kısırlaştırdığımızdan mıdır; en başta çocuklarımız olmak üzere birbirimizle iletişim kurmakta zorlanıyoruz. Çocuklarımızın zihinlerine ulaşmayı bırakın; ne çocuklarımızın ne de birbirimizin kulağına bile yaklaşamıyoruz. Aramızda koca bir boşluk var. Bu boşluğu da birileri itina ile doldurmak için sinsi bir düşman gibi bekliyor. Biz fark etmesek de onlar çocuklarımızın zihinlerine yazdıkları ifsat sözleri ile istedikleri gibi yönetmekte, yönlendirmekteler. Hatta toplumumuzu zehirlemekteler. Burada suç kimin? Elbette en masumu çocuklarımızdır. Onların zihinlerine ekemediğimiz kelimelerin sorumlusu biz ebeveynlerin, öğretmenlerin ve toplumun ileri gelen münevverlerinin, aydınlarınındır. Dahası medyayı, yöneticileri ve bizi dün yazılmış İstiklal Maşımızı bile tercüme etmeden anlayamayacağımız hale getiren dilimizin cellatlarını söylemeye gerek bile yok sanırım.
Hani başta söylediğimiz Üstad Nurullah Genç’in sancısını çektiği insanlığa dair hayalleri olmayan nesilden dert yanıyoruz ya bugün; oysa ki daha düne kadar insanlığa dair söylediğimiz ne büyük sözler vardı. Masal masal, destan destan bazen kızıl bir elma ile bazen ulu bir çınar ile büyüyen… Şiirlerde nakış nakış işlediğimiz kelimelerimiz, nerede şimdi? Bir manaya on kelam ile mukabeleden, on kelama bir “ŞEY” sözü ile mukabele eder olduk. Kütüphane raflarına, üç beş gönül ehli dışında kimsenin oralı olmadığı edebiyat sohbetlerine sıkışmış söz dağarcığımız sanki dokunulması kısıtlanmış bir antikaya dönmüş durumda. Daha fazla geç kalmadan asırlardır dal budak vererek kutlu bir çınar ile özdeşleştirdiğimiz medeniyet tasavvurumuzun dili olan güzel Türkçemizin kutlu kelimelerini yeniden çocuklarımızın kalplerine, zihinlerine ekmeliyiz. Her medeniyet dili ile vardır. Yunus’un dizeleriyle, ecdadın mirasını yeniden sırtlanıp ilhamını Kur’an’dan ve ulularımızdan alan erenlerimizin, ediplerimizin, ozanlarımızın sözleriyle yeniden insanlığa dair bir şeyler söylemeli ve nesl-i atimize söyletmeliyiz. Ambarımız hınca hınç dolu, sadece kilidini kıracak yiğitler beklemekte. İşte sözün pirlerinden Yunus’un sözü bize de size de bir söz ola, dem ola; ol o aşk ile hemhal ola:

Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz
Kelecilerin pişirgil yaramazını şeşirgil
Sözün us ile düşürgil dimegil çağ ede bir söz
Gel ahî ey şehriyâri sözümüzü dinle bâri
Hezâr gevher ü dinârı kara taprağ ede bir söz
Kişi bile söz demini demeye sözün kemini
Bu cihân cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz
Yürü yürü yolun ile gâfil olma bilin ile
Key sakın ki dilin ile cânına dağ ede bir söz
Yûnus imdi söz yatından söyle sözü gayetinden
Key sakın o şeh katından seni ırağ ede bir söz
Kelama son bir katre ola! Ey ibn’ül vakit! Vaktin/asrın çocuğu olan sen ve ben: Yediğine içtiğine, dediğine giydiğine dikkat ettiğin gibi evladının ve kendinin okuduğuna da duyduğuna da dikkat et. Söz kulaktan girer, kalbe iner. Manayı kalp bilir akıl hıfzeder. Küfür (inkar) de bir tohumdur; kökü zihinde, manası kalpte, dalı budağı cehennemdedir. Unutma sözü hak olan varır cennete. Cennet deyip geçme cennet de bu dünyada cehennem de. Sade meyve için bekleriz kabrin önünde. Cennetin tohumları gönüllere bu dünyada ekilir. “Gönül onun deryası, dil kıyısı” der Mevlana, işaretle. Görmez misin dost, sözü güzel olanın cenneti andırır siması… Ne ekersen onu biçersin vesselam. Gül de sende, dikende…
İnsanlığa dair sözümüz olsun. Yaren merhamet pusulamız, adalet tacımız, Kur’an irfanımız olsun. Dedem Korkut’tan Yunus Piri’me, Şeyhim Edebali’den üstad bildiğim her bir erenime, edibime selam olsun, rahmet olsun. Dilimiz hay, sözümüz hak olsun.